Merhaba'ya dikkatle baktım.
Uzun adamdı.
bacağının arkasına bir ufaklık saklanmıştı.
ufaklığın adı, hoşça kal’dı. –ağzı korkudan yaratılmış, yüzü ışıktan yalıtılmış-
gördüm, merhaba tek hece oldu bende.
geri kalan sözler, ağaç köklerinden su sızan mağaralara indi.
kayıp ilanlarındaki tüm yüzler benimdi.
kendimi, bir akrebin sırtında buldum.
da, nereye dostum?
“farzet mavi otobüsmüşüm ben, seni kardeşine götürüyorum.”
kardeşime, yani, benim kan kanserli acıma, yani, her bayram dua ve şeker götüdüğüm toprağa, yani, hayatımda gördüğüm ilk hoşça kal’a.
bana sorsan
en güzel mermerdir o,
kardeş mezarlığında.
akreple ben, masalları aştık, kapılardan geçtik, oda kapıları değildi, başka başka kapılardı.
konusu bile açılmayan kapılar. açtık.
karşımda tüyleri kristalden mürdüm kanatlar,
kardeşimin yaşı birdi, benimki yedi.
meğer ki çocuklar öldükleri yaşta kalmazmış.
ellerine bastırdı gözlerini.
“abla, ayrılacağız ama iyileşmelisin.” dedi.
sesi. güzeldi. fazla güzeldi.
onun boşluğuna doldurduğum toprak, ben ve yine akrep,
halkalanarak geri düştük dünyaya.
bu ne, ne bu şimdi, ne menem kara çemberi.
dalgın anne sigarasından uçuşan ateş böcekleri gibi dört bir yana
kaçıştık.
bahçelere, avlulara, fevkal tatlara, acı dudaklara, karıncalı ballara, o adaklı dallara sığındık.
kesilen yerlerimden budaklandım.
sürgünüm de oralardan oldu.
ben ilk ayrılığa böyle dayandım.
döndü dünya yavaşça
başka merhabalardan aynı hoşçakala.kalem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder