Sıradaki*

Yaşadığımız bu zor ve... Milli birlik ve beraberliğie en çok muhtaç olduğumuz... Sağduyuyu elden bırakmadan... Memleketin içinde olduğu hassas... Tek yumruk olup...

***
Anlam yitikliği tuhaf birşey. Bu türlü cümleler kurulmaya başlandıysa yine kaçınılmaz olarak anladığımız milli birlik ve beraberlik diye birşeyin olmadığının, olamayacağının altının çizildiği. Söyleyecek birşey yok, varsa da söyleyemeye cesaret yok. İşte yine bu gibi bezdirici mesajların pompalandığı zamanlardan bir tanesi, Aynur Doğan’ın caz festivali’nde “protesto edilmesi”. En basit ve açık haliyle 13 askerin öldüğü günlerde Aynur Doğan’ın Kürtçe söylemesine minder atılarak gösterilen “tepki”.

Olay Ahmet Kaya’nın başına gelenleri hatırlattı. Kaldı ki o zamanlar şehadet ve vatan millet sakarya edebiyatıyla lince ortak olanlar şimdilerde “ne bok yedik la” diye düşünmeye başlamışlardı. Çünkü yüzleşme yüzsüzler için yeni moda bir kavram. Hakikat ise ne kadar moda olsa da yanından dahi geçemeyecekleri kadar uzakta oldukları bir şey. Bir entertainment için para alarak Edith Piaf’ın mezarını ziyaret ederken “Dur yahu Türkiye Türklerindir. Türkiye topraklarında sadece Türklerin mezarları olmalıdır. Paris’e gelmişken Ahmet Kaya’nın da başında fotoğraf çektireyim, yazı konusu çıkar. ehüheheh” mantıksızlığıyla rant yiyenleri “yüzsüzler için yüzleşme 101” dersinin kitabında resimli-açıklamalı örnek göstermeli.
Ya bi de konusu değil de Edith Piaf’a hayranlığıma gölge düşecekti neredeyse. Ama işte yüzsüzler bile kaldırım serçesi severler diyip geçeyim. No regret kanka. Asla.
Kürt bir kadın şarkıcı Aynur Doğan. Hastası, hayranı değilim ama dinlemişliğim var. Bence Türkiye’de siyah müzikte hem çok güçlü hem de kadınlar içinde öncü. Hiç tanımayanlar Aynur Doğan’ı, Yavuz Turgul’un yönettiği Şener Şen ve Meltem Cumbul’un oynadığı Gönül Yarası filmindeki türkü bar sahnesinden hatırlayacaklardır.

Bence film vasat. O sahneyi izlediğimde “Bu entel yönetmenlerin mesaj kaygısı da ne bayık” diye düşünmüştüm. Hiçbir incelikli yol düşünmeden her konuda mesaj verecekler illa. Göze soka soka... Meltem Cumbul, Aynur’un Kürtçe şarkısını dinleyip içkisini yudumlarken gözyaşlarına hakim olamıyor, Şener Şen de “Sen Kürtçe biliyor musun da ağlıyorsun” diye soruyor. Türkü bara gitmişsem ve yanımdaki Kürtçe dinleyip ağlarsa ona “neyin var, iyi misin, efkar mı yaptın kız” falan diye sorarım. Duygulandığını çözmüşsem zaten kadeh kaldırırım olay biter. “Kürtmüsünkü” diye sormak aklıma nedense gelmez. Meltem Cumbul da Şener Şen’in nezdinde seyirciyi vuracak cevabı verir. “Bu şarkıya ağlamak için Kürtçe bilmek mi lazım abi”. Vay be... vay vay vay! Yaaaa alırsın böyle cevabını şak diye. Damarın dili, dini, ırkı olmaz annadın mı? Gözyaşlarımın da rengi yok taam mı?

Bana çok beyaz, çok üstten ve de çok kasıntı gelmişti. Ama gel gör ki Yavuz Turgul iyi ki mesaj kaygısı olan bayık bir yönetmenmiş, bu sahneyi çekmiş. Zira Aynur Caz Festivali’nde Kürtçe söylerken “Ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerek”cümlesi lazım oldu ona yapılan saldırıyı savunanlara. (Bknz: Radikal. Aşk şarkısına bile tahammül edememek diye verdi röportajı.)

Aşk olsun der gibi. Ve burada Radikal’in gazetecilik refleksi de acayip, solun, entelijjansiyanın Reha Muhtar'ı gibi: “Acı var mı acı. Ne hissettin tam olarak” soruları soruyor anında ulaşıp.

Sabahat Tuncel’e de aynısını yapmışlardı. Şimdi sonuçta mikrofon tutulmayanlara mikrofon tutmak gibi kıymetli bir iş yapıyorlar. Ama taraf olmak tam olarak “ezikfriendly” bir tavır olmamalı. Tuncel’e gaz, Doğan’a minder atanları, o zihniyeti, temsilcilerini falan “ne kadar acı ne kadar kara bir olay” edebiyatının hezeyanı içinde eritmemeli. (Bknz: Ötekisevicilik...)

Nerede kaldıydık. Gönül yarasındaki o sahneye muhtaç ettiler bizi. İyi de oldu. Bundan sonra hardcore mesaj kaygılı Türk filmlerine de yönetmenlerine destek vereceğim. Meğer kendisi zaten absürt şov olan memleketi çok iyi tanıyorlarmış. Benim salaklığımmış. Yine de Yavuz Turgul’u ucuz bulup filmi izlemeyenler ve Aynur Doğan’ı bilmeyenler için bir başka yönetmen hatırlatayım onu kitlelere tanıtan. Fatih Akın. Crossing the bridge/Köprüleri geçmek belgeseli.

Kendisi Alamayanlı –Türkiyeli. Uluslararası pek çok başarısı olduğundan, bence müzikten, sinemadan anladığından fazla da yüksek beklentiyle olmasa bile gayet takip edilebilir bir insan. Köprüleri geçmek de turist arkadaşlarınıza tavla, fes, Shakira kemeri, baharat takımı, Türk kahvesi fincanı ya da nazar boncuğu yerine verilebilecek en güzel hediyelerden. Valla bak. İşte belgeselde Türkiye coğrafyasında hangi köprüden geçildiğini bilmesek de güçlü bir ses olarak Aynur Doğan da yer alıyor. Gerisi Müzeyyen Senar (Ki rakı kadehini fırlattığı sahne bence fenomen), Orhan Gencebay gibi diğer güçlü sesler ve Baba Zula gibi güçlü deneysel yaklaşımlar. Filmde elin Hans'ı Helga'sı görsün tadı da yok. 

Olmadığından da belki Aynur Doğan’ı Caz Festivaline götüren yolda kariyeri için hem de hamam akustiğinde muthiş köşelerden biridir bu belgesel. Baba Zula’yı götüremezdi , grubun deneysel beceriksizlikleri yüzünden (nihohahahahaha).
 
Bu filmi de bilmeyenler için aklıma birşey gelmedi. Ama Keçe Kurdan şarkısı feminist bir şarkı. İşte şarkı. İşte sözleri.

Ben Aynur Doğan’ı aynı dalda yarıştığı adaylar Şivan Perver, Civan Haco vs ile kıyaslayacaksam önce kadın diye ayırırdım. Aklıma PKK falan gelmiyor. Ama yani kendisi bir Rojin de değil. Bayağı “kaliteli müzik” (kaliteli sohbet için tıklayınız- anlam yitikliği 2) yapıp politikasını da bunun üzerinden çevreliyor. Bu yüzden de protest bir yanı var ise bu ancak sadece Kürt olduğunan değil, Kürt kadın kimliğinden falan olabilir. Eyyorlamam bu kadar.

Ayrıca Hülya Avşar’a şova çıkıp Hülya Avşar’ın Kürt milliyetçiliği propogandasına maruz kalmıştır.

Hülya Avşar: Babam gizlice Kürtçe dinlerdi
Aynur Doğan: He he he
HA: Babam bize sabahları Kürtçe şarkı söyleyerek kahvaltı hazırlardı
AD: hehehehehh
HA: Bana Kürtçe Malakan ismini koymuşlar, ne demek
AD: jaskslajslajduhf?

Belgelerim var: http://www.youtube.com/watch?v=PtEPsWPc1_8

Aynur Doğan’ın yuhalanması hadisesinde insanları şaşırtan bir başka şey olayın caz festivali gibi “nezih bir yerde” cereyan etmesi. Aslında ben buna şaşırmadım. Durun bak daha neler olacak. Apolitik yüksek müzik dinleyicisi gitti, ve evet gelen gideni aratacak.

Şimdi efendim bu konu da bana derttir. İKSV’nin (kendi yuvası Emek Sineması'nın yıkılmasına seyirci kalmış güzide kurum) başına gelenlerin bir nedeni de artıkın Türkiye’de verilen beynelmilel konserlerin ateş pahası olması zorunluluğundan biraz da.

Kimse beni Türkiye’nin bir Yunanistan’dan bir İtalya’dan farklı olduğuna, kriz olmadığına, “ekönomi büyüyi, istikrar sürüyi” yalanına falan inandıramaz. Benim bütçemde konsere gitmek yok. Sinemaya gitmek yok. Kitap almak yok. Kirayı ödemek bile lüks bir şey haline geldi. Biiiiiiir çok sıkıldım, ikiiiii kesem çok dar, üüüüüüüç benden çok var. Fakir olduğumdan Rober Hatemo’ya param yetiyor a dostlar. Amy Winehouse’ın biletleri 131 liradan başlayıp 600 liraya çıkıyordu.
Alamadım tabi ki. Ha noldu, gelmedi (hahahahahahahha) ama ya gelseydi.
(Yeri gelmişken Amy Winhouse candır. Belgrat’ta sahnede duramadığı için olayı “sanatçının büyük trajedisi” diye duyuranlara, görenlere, ayıplayanlara tekmili birden Lily Allen’dan gelsin. Fak yu! Düşüklük iyidir, kolay çıkmaz.
Yaşasın müptezellik. Ay lav ya, dekadans.)

Neyse.

Ya geleydi. Kimler gideceğiydi bu konsere. Dicle ile Fırat’ın döküldüğü yerde (Sırrı Süreyya Mode on!) yani bizim memlekette bu tiplere kundik denir. İşte eymi bacımızı bir kere bile dinlemeyen bu kundik efendiler ağızlarında puro ve ellerinde viskiyle (viski de candır) sağa sola (onların solu soğan sağı sarımsaktır) ayfon denen züppe bebelerin oyuncağıyla öterler ki - zaten ayfon da neo-kitlelerin afyonudur- cihan-i dünya onların nasıl bir “merkebim ama para bende” olduklarını görsündürler. Aha da bu böyle biline. Biz bu kundik efendileri çok gördük. Daha demincek Elton John abimizin (LGBT jargonda abi demek yok ise affola, biz anadolu çocuğuyuz, mahrumiyetten hatamız çoktur, ahir semtimiz Cihangir'de öğrenirsek düzeltmekte de üstümüze yoktur babo) konserinde de gördük. Ön sıralarda yüksek sanatın burjuvazinin tekelinde olduğunun canlı göstergesi başkundikler yer alırken bu sonradan görme parasıyla bilet alıp kulağı kıçında olan yenikundikler “helali hoş olsun” diye kendini yırtarıyordu. Hesapta bilet parasını boşa vermedik diyorlar, bak sen zalımlara. Ebemin bir lafı vardır. Cahil ile züttürü zengin ile püttürü yarışına girme oğul diye. Senin anlayacağın kardaş Elton abimizi dünya gözüyle görmek isteyen, rocket man patlatır mı acaba diye heyecanlanan biz fanilere zehir ettiler. Kraliyet kraliyet olalı böyle zulum böyle hakaret görmemiştir. (* Sırrı Süreyya Önder irademdir, seviyorum, aşığım)

İşte yani artık festival, konser vs hepsinin alıcısı, gidicisi değişti. O yüzden Caz Festivaline gelip Aynur’u yuhalayan, İstiklal Marşı okuyan tiplerin Aynur’un Buika’nın vs sahneye çıkacağından bile haberleri olmadığından ben eminim. Bu demek oluyor ki konsere giderken Kürtçe dinleyeceğinden de haberi yoktu. (nerde sevdiklerim hani sevenler ağlatıyor beni acı gerçekler). Olsun ama yine de bu durumu açıklamaz.

“Siz ne ara bu kadar zalim oldunuz? Evinize çağırdığınız Kürt temizlik işçisine “Berfin gömlekleri iyi ütüle ha” derken mi? ismiyle seslenebildiniz sadece. “(muz sesleri ovalara yayılır). Yok hayır böyle birşey asla soramayız. Sorsak şunu sorarız: İnsan yastayken niye konsere gider? Sonuçta yas eğlenmemek demektir.

Üstelik kadın ”Hewal ya askerler öldü, bugün bi caz festivaline çıkıp Kürtçe söylememin tam yeridir” mi demiş. Bu tür organizasyonlardan bir yıl önce belli olur herşey. Üstelik senin sandığın gibi “bölücüleri” çıkarır mı İKSV sahneye. Sen affetsen Caz Festivali affetmez sansürler. Kaldı ki protesto ettin hadi, İstiklal Marşı söylemek de nedir? Ben var anlamamak.

Anlamadığım için Elif Şafak’ın (Bi büyük iskender çek ablana) görevini ödünç alıp empati kurmak istiyorum. Nedir bu kafa? Ben olsam o koltuklarda muhtemelen “yahu bu ne kirli savaştır. Biz burada Ermenice, Kürtçe, İspanyolca, İngilizce şarkı dinliyoruz, aramızda ayrılık gayrılık yok da tepemizde birileri operasyon düzenliyor” diye düşünürdüm. Ne bileyim sırf tepki olsun diye daha fazla alkışlardım Doğan’ı. Yani onu yapmasam da başka da bişey yapmazdım. Hadi birden milliyetçilik gaz yaptı tutamadım pırtladı, terk ederdim konseri.
Eve gidip Fahir Atakoğlu ya da Fazıl Say versiyonu istiklal marşı dinlerdim. 

Ay ya faşistleri anlamak ne zor. Hele de caz dinleyen faşistleri. Caz dinleyen faşist olsaydım çocuğumu askere göndermezdim mesela. Ki sonra Kürtlerin nezih platformlarda yükselişlerini yuhalayacak birileri yetişsin. “Sanat Türkler için” desin. İki gün önce aynı festivalde Jamie Cullum’un ezana piyanosuyla eşlik ederken birşey olmaması ne büyük şansmış demek.

Allahuekber feat http://www.youtube.com/watch?v=uEu5CFM8PXQ

Şimdilerde Aynur Doğan’ın Almanya’da verdiği bir konserin videosu dolaşıyor internette. Öcalan yazılı bir pankartın asıldığı sahneden şarkı söylüyor. Üzerine BDP’nin özerklik kutlaması videoları gezdiriliyor. Herşey çok acıklı. Tamamen savaş çığırtkanlığı.

Konser newrozda verilmiş. Üzerinden bir sürü zaman geçmiş. Almanya’da doğulu bir sanatçı konser verdiğinde ilk açılan PKK bayrağıdır. Yani bu nasıl oluyor tartışılması başka konu ama “çok bilindik birşey”. İbrahim Tatlıses’in bir dolu videosu var böyle. Merhaba Kurdistan.

Sonuçta herkes Nihat Doğan olamaz. Nihat Doğan 1071. “Türkler ve Kürtlerin nikahını allah kıydı” diyor. “Irkçılık en büyük günah, allah yasakladı” diyor. Bence seneye Caz Festivali’ne o çıksın. Suyunun çıktığı yerden sesler ekibi olarak.

BDP meclise gitmeyeceğini söylemiş. Daha seçim sürecinde Anayasanın üç maddesi üzerinden propoganda yaptılar. Beklenmeyen nedir? Kürt sorunun muhataplarından yalnızca bir tanesi BDP. KCK, PKK, İmralı arasında bağlı düz bir ip yok sanırım. Zaten bu da başka bir yazının konusu.

13 asker ve 7 gerilla, ölen 20 insan.

Empati, müzik, politika...

(*) O halde dinleyiniz. Sıradaki: http://www.youtube.com/watch?v=b3zlM7d69rA

Sevgi, saygı, hürmet...

A. Özen İncem. Balkanlar silkme ve koparmada boklama şampiyonu

*** A. Ö. İ.'nin bu yazıyı Amy Winehouse'un ölümünden 4 gün, BDP'nin meclise girme kararından 1 hafta önce kaleme aldı. Yayınlamasaydık olmazdı. Yayınladık.

4 yorum:

  1. Çok yaşayın. Her paragrafı apayrı güzel olmuş. El sağlığı.

    YanıtlaSil
  2. son zamanlarda gündemden epey kopuğum. uzaktan izliyor gibiyim. yavuz turgul'un filmini beğenmiştim, ama tabii öncelikle belirtmem lazım, diğer blog yazarı oscar dean gibi ben de beyaz türk'üm. 80'lerde büyürken çevremde kürt olduğunu bildiğim kimse olmadı.
    keçe kurdan'ı defalarca duydum daha önce ama türkçe sözlerini ilk kez bu yazı vasıtasıyla öğrenmiş oldum. bir erkeğin "kadınları bilinçlendirmek" için şarkı yapması baştan karşı olduğum birşey, bir erkek olarak. "erkeklerin umuduyuz, Biz Kürtlerin gülüyüz", "bizimle savaşa gelin" falan çok feciymiş cidden. yok mudur kürt kadını olarak kendi öznel duygularını dile getiren besteciler? elbet vardır da ben bilmiyorumdur. öte yandan türkiye gibi türkçe'nin hem serbest hem de zorunlu olduğu bir ülkede kaç yılda çıkan şarkıların kaç tanesinde var o özgün duygular ki uzun süre yasaklanmış, baskı altında tutulmuş kürtçe'de olacak... bilemedim, cahil cahil konuşuyom gece gece sevgili guugıl! :p

    YanıtlaSil
  3. kürtlerin cinsiyetçiliğinden vuralım ki biyerlerinden vurmuş olalım, çok doğru sayın beyaz türk. böyle devam

    YanıtlaSil
  4. Arkadaslar merhaba. Oncelikle kusura bakmayin, hengamenin ve yaz rehavetinin arasinda yorumlari yanitsiz birakmisiz. Affola...

    Birinci Adsiz: Tesekkurler. Yazari da gorup sevinecektir.

    Oner: Aslinda Kurt halk muzuginde kadinlar tarafindan yazilan kadinlara dair cokca eser var. Simdi orneklemek gece yarisindan kelli yorucu olsa da bunu bir yazi sozu olarak verelim burada. Orneklerle belki aciklaryan bir yazi hem bloga yakisir hem de sen ve aramizda da bilmeyenler icin zihin acici olur. Diger yazdiklarina bizler de elbette ki katiliyoruz. Erkeklerin herkes icin en iyisinibilme halleri bittabi ki sinir bozucu en basta, Ancak bu sarkinin yazildigi zamanlari ve bu sarkinin Kurt kadin hareketindeki gordugu muameleyi de hesaba katarak cok yukaridan olmayan bir yerden bakmak sanki daha saglikli olacak. Dedigim gibi orneklemek bize duser artik. Yakinda diyelim...

    Ikinci Adsiz: Yazidaki amaci neden ''Kurtlere vurma kaygisi'' olarak okudugunu anlayamadik. Daha aciklayici olursan belki niyetimizin oyle olmadigini biz de aciklama sansi bulabiliriz. Zira yorumun da biraz hinc sezdik ama agresiflesmeden bir tartismanin kapisini acabiliriz gibi geldi bize. Ne dersin? Yanlisimizi da gormemize vesile olursun eger yanlis varsa ortada.

    Toptan sevgiler...

    Politburo'dan Zeki.

    YanıtlaSil