Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafında
seyircisiz oynama cezası alan Fenerbahçe - Manisaspor maçının cezalı olarak
sadece kadın ve çocuklara kapılarını açması büyük olay yarattı. Gazeteler
birinci sayfaya taşıdı bu haberi, televizyonlar ana haberde ilk sıralarda yer verdi.
41 bini aşkın kadının seyrettiği maç herkes için önemli bir tartışma konusu
oldu. Stadyuma sadece kadınların ve 12 yaş altı çocukların alınması konusunda
kafamız bir hayli karıştı. Bu ceza bir "maçı kadın ve çoluk çocuğun önünde
oynama" cezası mıydı, "yetişkin erkeklere maça gitmeme cezası" mıydı yoksa "ey
kadınlar sizi seyirciden saymadığımızı dünya aleme ilan ediyoruz cezası" mı?
Önceleri ben de Ercan Saatçi gibi bu cezayı nasıl
isimlendireceğini bilemedim. Ama sonra buldum. E şıkkı: hepsi.
Sondan başlayalım. TFF
bundan böyle seyircisiz maçlara sadece kadınlar ve çocuklar girebilecek diyerek
70 milyonun gözü önünde bas bas bağırarak "kadınlara sizi seyirciden saymıyoruz"
dedi. Sanırım Federasyon için maç seyircisi demek
erkek demek, "adam gibi adam" demek. Yeri gelince en yüksek sesiyle bağırıp küfür
edebilecek, ana avrat düz gidecek, sokakta/evde/ her yerde kadına karşı
uyguladığı şiddeti tereddüt etmeden karşı takımın seyircisine uygulayabilecek, hakemin
beğenmediği kararlarını ibne hakem diyerek protesto edecek, topa vuramayan
oyuncaya kız gibi kıvırıyo diyecek… bir erkek güruhu. Bu güruh hepimizin
maçlardan çok iyi bildiği bir güruh alsında ama aynı zamanda hepimiz de
biliyoruz ki bu tanıma uymayan erkek seyirciler de olabilir. Yani maça gidip
efendi efendi maç seyredip, çayını gazozunu içip, küfretmeyip, maçın sonunda
karşı takımın taraftarlarının elini sıkıp dostluk kazansın diyen taraftarlar da
vardır diye umuyorum. Umarım yanılmıyorumdur. Anlattığımız “erkek” seyirci
tanıma uyan kadınların olduğunu ise kesin olarak biliyoruz. Ama işte TFF’nin
tanımına göre pembe kimlikliysen, kadınsın ve asla gerçek bir seyirci
sayılamazsın ve cezalı maçlara "özgürce" girebilirsin.
Ama kadınların "özgürce" maça girebilmesi pek
çok kişi tarafında gerçek bir özgürlük olarak algılandı. Nedense medya ve
sosyal paylaşım siteleri bu özgürlüğü kadınsılıkla taçlandırıp ağdalı ağdalı
anlattılar. Kimisi kadınlar matinesine benzetti türbinleri, kimisi de 23 nisan
ve kadınlar günü karışımı bir kutlama yerine. Kimisi sarı mavi ojelerden dem
vurdu, kimisi arama yapılsa bolca törpü, makas ve makyaj malzemesi çıkacağını
bildirdi, kimisi ise maç arasında kadınların hepsinin makyaj tazelemeye
gittiğini yazdı. TFF zaten seyirci saymayarak aşağılamıştı kadınları, medya da
kadınlıklarıyla dalga geçti. Yaşasın cinsiyetçi kardeşlik. Tabii ki bu
kardeşliğin biraderlik olduğunu vurgulamaya gerek yok.
Ama hemen hemen bütün yazılarda, haberlerde
erkeksiz türbinlerin küfürsüz ve şiddetsiz olduğu vurgulandı. Malum taraftarlık
babandan oğla aktarılan bir "kültür" bir "değer". Kadınlar bu halkanın dışında
kaldığı için pek de iyi öğrenememişler stadyumda küfretmeyi, bağırıp çağırmayı,
vurup kırmayı. Kötü mü olmuş? Toplumsal cinsiyet rolleri kadınlara daha az
küfretmeyi, sakin olmayı, şiddet uygulamamayı öğrettiyse kötü mü olmuş.
Erkeklerin bunu öğrenmemeleri değil mi eksiklik? Hem belki 41 bin kadın,
birçoğu hayatında ilk defa maça gitmiş ve hepsi ilk defa kadın kadına maç seyrediyor
oldukları için şaşkınlıktan küfür etmeyi, vurup kırmayı kaçırmış olamaz mı?
Belki hepsi küfürbaz da ilk defa ceza olarak stada alındıkları için
açılamamışlardır. Hem o kadar de küfürsüz geçmemiş maç. Bakınız "ibne hakem"
demekten de geri kalmamışlar.
Gelelim maça alınmayan erkeklere. Erkekler de tıpkı medya ve TFF gibi kadınların seyirci olamayacağına duydukları sonsuz inançla kaldırımları doldurmuşlar. Üstelik kadınların sesini bastırıp kendi seslerini duyurabilmek için kaldırımda inanılmaz bir performans göstermişler. Üstelik daha maç oynanmadan, büyük bir gururla sanki stadyumda gibi olacaklarını takımlarına haber etmişler.
Buna şaşırmadık. Yıllar önce 8 mart
mitinglerine gelip dünya kadınlar gününde miting alanını doldurarak kadınların alana
girmesini yine aynı zihniyet engellemişti. Solcusu da taraftarı da sokaktaki
adamı da istisnalar dışında aynı.
Bir de çoğunluğu erkek olan pek çok spor yazarımız, çizerimiz, bilir kişimiz erkeklerin maça alınmamasına çok içerleyip kadınların futboldan nasıl da anlamadığından dem vurmuş. Kadınlar ofsaytı anlayamamışlar. Efendim ofsaytı, forveti kadınlara anlatan bir TFF, bir okul, bir eğitim vardı da kadınlar mı gitmedi? Oturup kadınlara ofsaytı anlattınız da anlamadılar mı? Bence bütün bu köşe yazarlarının, ulvi spor insanlarının, ofsayt uzmanlarının öncelikli görevi kadınlara ofsaytı anlatmak olmalı.
Ayrıca hakem ne derse odur. Ofsayt derse
ofsayttır. Hakem bu. Görevi de ofsaytı bilmek ve oyunculara, seyircilere ilan
etmek. Üstelik hakemler bile insanlık hali olarak bazen ofsaytı anlayamıyorken
kadınların anlayamamış olması çok mu garip? Olmasa gerek.
Ve gelelim futbolculara. Futbolcularımız da
büyük bir şok içerisindeymiş. Seyirciler o kadar futboldan anlamaz, o kadar
ofsayt bilmezlermiş ki bu durum psikolojilerini bozmuş ve oynayamamışlar. Top
auta çıkınca kadınlar "aaa" diye bağırıyorlarmış, alkışlıyorlarmış. Ne de olsa
futbolcular alışkınlar küfürlerle oynamaya. Kibarlık bozmuş olsa gerek onları.
Ezberleri bozulmuş ve afallamışlar.
Futbol federasyonu takmış Fenerbahçe’ye. İki
gün arayla maça çıkarıyormuş futbolcuları. Bu durum yetmezmiş gibi bir de
çoluğun çocuğun önünde oynattırıyormuş maçı. Ne anlar efendim çoluk çocuk
maçtan. Anlamadıkları yetmezmiş gibi
oyuncuların psikolojilerini bozup maçı kazanamamalarına neden olurmuş.
Seyircisi, seyirci sayılmayan kadın izleyicisi,
futbol oyuncuları için büyük bir cezaymış bu maç. Medya içinse şahane bir
malzeme. Önce kadınları küçümsediler, sonra kadınlıklarıyla dalga geçtiler,
ofsayt olayına taktılar, renkli fotoğraflarla foto galerilerini süslediler. Ama
en fenası stadda erkek avına çıkmaları oldu. Yamyam medya çılgınlar gibi her
bir kadının yüzünü tek tek süzerek erkek olup olmadıklarına karar verdi. Baş örtülü
bir kadını, işte maça sızan erkek diye duyurdular. Duruma isyan eden kadın
televizyonda "ben erkek değilim" diye açıklama yapmak zorunda kaldı.
Pek sevgili medya ve sosyal paylaşım siteleri
yazarları hiç mi nasibinizi almadınız LBGT hareketinden. Hadi eminiz hiçLambdaistanbul'a, Kaos GL'ye, Pembe Hayat'a ya da herhangi bir LGBT* derneğine
gitmediniz. Peki şekerim hepiniz okumuş yazmış insanlarsınız, hiç mi toplumsal
cinsiyet hakkında bir makaleye de denk gelmediniz?
Belli ki bu sorunun da
yanıtı hayır. Buyurunuz bu okuma parçası size gelsin.
"Kadınlık' Denince Akılda Kalanlar", Nevin Öztop, Kaos GL, 07 Aralık 2009
Peki, hiçbir masraftan kaçınmıyor, size en
temel kurallardan birini sunuyorum: eğer bir kişi ben kadınım diyorsa kadındır.
Dış görüntüsü, mavi kimliği, biyolojik cinsiyeti bu durumu değiştirmez. Yani bir insanın yüzüne bakarak kadın mı erkek mi diye ayıramazsınız.
Ayırırsanız işte böyle rezil olduğunuzla kalırsınız.
Maç Fenerbahçe'den Manisaspor'dan çok maçtan
önce, maç sırasında ve sonrasında erkekler ve bazı kadınların yaptıkları
yorumlara maruz kaldığımız için bizlere, kadınlara ceza oldu, zul oldu.
Bence bundan sonra kadınların maçlara gitmesini
teşvik etmek için kadınlar maça beleş girsin, maçlara kadın kotası getirilsin,
TFF çalışanlarına Feminizme Giriş 101 dersi zorunlu olsun, futbolculara azıcık
kibarlık öğretilsin. Medya ve sosyal paylaşım siteleri yazarlarına da sertifika
sistemi getirilsin. İleri derecede sosyal hareketler, feminizm, lgbtt hareketi
derslerini verip sertifika alabilenler sadece yazma şerefine nail olabilsinler.
Ya da ağzı olan kösesi olan herkes konuşmasın. İlle konuşacaklarsa durup bari
iki kere ya da daha fazla düşünsünler. Onların cinsiyetçi yorumlarına ya da
"şakalarına" maruz kalmayalım biz de.
Bir kere daha gördük ki bu erkeklerle (daha
doğrusu erkekliklerle) olmuyor. Futbola kadın eli değmesi şart canım.
Fosforlu Cevriye
* LGBT: Lezbiyen, gey, biseksuel ve trans
Cevriye Hanim, kaleminize saglik, kerkenezlere dair enfes bir yazi olmus. :)
YanıtlaSilBlog da enfes gorunuyor, boyle devam edin!
Amsterdam'dan sevgiler.
Sevgili adsız, çok teşekkür ederim, sizin de yorumunuza sağlık. malum kerkenezler hepimizin hem canını sıktı hem de midesini kaldırdı.
YanıtlaSilelimizden geldiğince bloga böyle devam edeceğiz. takip edin, kaçırmayın!
Amsterdam'a sevgiler...