Algoritma 2



2

Keşke öyle olsaydı da olmadı.
Bir adağım vardı aziz hazreti Nikolas:

sirke dağıtacakmışım, yanlışlıkla şarap dağıtmışım
adak yedi kat yukarıdan onay almadı.
"bir zaman sonra anlayacaksın" diyen dinlere içim ısınmadı
çünkü üniformaları sevmem, anlamayacağım tuttu, hıçkırık gibiydi
su verdiler geçmedi.
bir şarkı dinlesek ya,
hani şu kaldırımda,
"the blue bus is calling us."
taksi!
şoför bey. basınız gaza, yakalayalım şu otobüsü,
hele ki lütfen parmaklarımızın ucu çöle dönüşmeden
uçurumdan düşmek üzere olan bir topun
arkasında bıraktığı piknik gerginliğini fazlaca sevmeden
yorgandan sıkılan ayağın, üşüyüp geri dönmek istediğinde
sığındığı diğer ayağa büyük kıymetler biçmeden
yakalayalım şu otobüsü.
olmadı şoför bey biliyorsunuz, kaçıyorum. "ne olmadı?" olmadı işte.
olmadı bir şeyler ki
bir arada kelimesi haalaa ayrı yazılıyor
nar rengi sardunyalar beni hüzünlendiriyor.
adaklarım ağaçlarda idam ediliyor.
bu beni ve arkadaşlarımı
mavi otobüse yetiştirin de parası neyse vereceğiz.
durumumuz yok ama bakaceğiz.
manifestolarımız var,
onları versek olur mu?
ama bakın sabaha karşı rakı masasında bozdursanız,
çok para eder bunlar.
"olmaz." keşke öyle olsaydı da yine olmadı.
taksiden iner, ucuz romantik olmaktan gurur duyarım.
denklemin sağı solu belli değil.
mesela sartre olmaktan da gurur duyarım,
denklemin öbür ucuna madak koyarım,
oh allahım ben seni yok saymaktan da gurur duyarım.
yalancısın, milyarlarca piçini başıma saldın, hani evlenecektik allahım.
ok.
karıştı mı iç deniz, karıştı. taksisiz de yol alırım.
yetişemedik otobüse işte, olmaz, olmadı daha önce
de.
anlattım da üstelik,
hayaletimin çarşafını serdim, balonluydu, hatırlarsınız
yatınız, baharlı hayallere dalınız ben gibi
ama rica ederim gecenin bir körü el yordamıyla
yatağıma sızmayınız.
uyarıyorum sizi:
koynumda adı konmamış bir sevgi yatar,
uyanır, ilk iş acı yaşıyor mu diye bakar.
zor iş, zor çok zorzorzorzorzor
yatalak bir acıya değirmen olmak
ölümden korkmadan yaşlanmak
çatıdan yuvarlamak isterdim tekerlekli sandalyemi
-ki ben beyaz ölüm kuşlarını o kadar da sevmezim-.
ne gibi? bisikletimi yokuş aşağı iter gibi.
-ayıptır yazıktır günahtır anneme aldırdım sigaramı-
içte bir yabancının katarları
dumanlı tütsülü dumanlı tütsülü ve dumanlı
o dumana aklım giderse, bir gemi
limanda, bir tren
rayında, bir aşk
sathında, hiç kalır mı?
kalmaz da ben, huzursuz bir kondüktör gibi beklesem mi son durağımı?
en azından birileri paketlese beni ve bizi -gece huzursuzlarını, pencere körlerini, nokta mağdurlarını, trt radyoları fanlarını, mevsim anormallerini, mezarında öteki yazanları-
yaldızlı kap kağıtlarıyla.
muhakkak şöyle etiketleseler sonra:
-özger'i selamlarım-
merhaba canım!

kalem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder